Üç kelimelik kısa bir ifade: çocuklarla etik yaşam. Ama 11 hafta ayırıyoruz bunun için. İlk bakışta uzun gelebilir, ama asgarisi bu. Çünkü önce içinde yaşadığımız hali, yani “çocuk düşmanlığı” boyutunda şu yakıcı gerçekliği iyice bir anlıyoruz. Uzunca bir tarihe, geniş coğrafyalara bakıyoruz, her şey değişiyor ama bazı şeyler nedense hiç değişmiyor. Eğitim, din, kültür, aile, ev, çalışma hayatı, sokak, sanal dünya. Buralarda çocuklar ne yaşıyor? Yetişkin egemen dünyanın içinde çocuklar nerede, nasıl duruyor, ne gibi bir anlamı var? … Devamını okumak ve kayıt olmak için tıklayınız.
Nietzsche! Düşünce tarihinde çınlayışı en yüksek seslerden biri, Nietzsche! Bütün değerleri yeniden değerlendirmeye açan, geçtiği yerlerde balyoz etkisi yaratan, sert, öfkeli bir rüzgârın sesi, Nietzsche! Kurulu düzenleri, yapıları, ahlak sistemlerini en çok korkutan yıkıcı, kırıcı bir ses, Nietzsche! Fakat işte, açtığı düzlüklerde yeni yaşamlar müjdeleyen, …
…
Devamını okumak ve kayıt olmak için tıklayınız.
Düşünce tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Spinoza’nın başyapıtı Etika’dır. Asırlardır okunan ve bugün de büyük bir ilgi gören bu eseri özel kılan şey, onun şimdi ve burada, yani her zaman tam vaktinde ve yerinde yaşamı olumlaması, bize kudretimizi hatırlatması, neşeyi ve şefkati erdemlerimize katarken her alanda etiği beslemesidir.
…
Devamını okumak ve kayıt olmak için tıklayınız.
Geçtiğimiz yüzyılın önemli sanat akımlarından biri minimalizmdi ve hâlâ değerini koruyor. Resimden mimarlığa, müzikten sinemaya, şiirden edebiyata tanımlı sanatların neredeyse hepsinde öyle ya da böyle bir etkisini görüyoruz, çeşitli örneklerini buluyoruz. Fakat minimalizm aynı zamanda gündelik yaşamın içine de giriyor, pratik politik sahanın da önemli kavramlarından biri oluyor. Sanatta nesnel bir “sadelik” arayışıyla başlayan bu akım ve onun etrafında gelişen düşünceler bugün farklı yaşam tarzlarına ilham olabiliyor, sağlıklı ve anlamlı bir hayatın bedensel ve ruhsal kaynaklarını besleyebiliyor ve üstelik çevre dostu, etik ve eşitlikçi bir toplumun mümkün olduğuna dair inancı ve çabayı da destekleyebiliyor.
Devamını okumak ve atölyeye kayıt olmak için tıklayınız.
Bilmenin farkı bilmekle, var olmanın da farklı olmakla güçlü bir ilişkisini yakaladığımız için sanırım, düşünme sürecimiz “ayrımlar” yaparak gerçekleşiyor.. Örneğin, olup biten her şeyin sanat değeri taşıdığını, ama bunun epeyce farklı bir sanat ve epeyce farklı bir değer olduğunu hissettiğimizde, bir ayrıma ihtiyaç duyuyoruz.. Ben şimdilik buna “içkinlik” demeyi öneriyorum..
Devamını okumak ve atölyeye kayıt olmak için tıklayınız.
Her şey değişiyor, biz fark etsek de fark etmesek de, hatta istesek de istemesek de, bu böyle.. Ama dönüşüm farklı bir şey.. Bir insanın dönüşümü daha da farklı.. Süre giden varsayımların, yaklaşımların, değerlerin ve duyguların sarsılması, dağılması ve yerine yenilerinin gelmesi.. Üstelik bütün bunların çok dramatik bir olayla ve birden bire gerçekleşmesi.. İşte bu filmde bir babanın başına gelenler ve dönüşümün kaçınılmazlığı..
Devamını okumak ve atölyeye kayıt olmak için tıklayınız.
Kendiliğindenlik.. Yazıldığı gibi kolayca okunan bu sözcük, kendisiyle birlikte üç katmanlı bir gerçekliğe işaret ediyor.. Her bir katmanın da kendine has bir derinliği ve genişliği var.. Yani dalmaya da everişli gezinmeye de.. Kendi, kendilik ve kendiliğindenlik.. Bu üç katmanı bir araya getirip üzerine düşünmemize imkan veren bir film / belgesel, Bal Ülkesi.. Hatice’nin kendisini tanımıyoruz ama görünen halinde bir “kendi” var.. İlk soru; Hatice nasıl kendi olabildi ya da kalabildi?
Devamını okumak ve atölyeye kayıt olmak için tıklayınız.
Bir manzara, seyredebilir mi? Bir imaj, bakabilir mi? Bir film, görebilir mi? Evet, evet, evet.. Hatta daha ileri gidip şunu bile söyleyebiliriz: Öyle bir düzenlenişte bir film, doğrudan kendisi düşünebilir.. Evet, düşünen filmler vardır.. Bir mesaj verip geçmeyen, mutlu ya da mutsuz bir sonla bitmeyen, tamamlanmayan eserler.. Böylesi filmler “son”dan sonra da düşünmeye, var olmaya, eylemeye devam ederler.. Elbette bunun için uygun bir ruh-beden buldukları yerde, o iyi karşılaşmada..
Devamını okumak ve atölyeye kayıt olmak için tıklayınız.
Her insanın kendine has bir eyleme ve düşünme kudreti var, mesele bu kudreti fark etmek ve onu etik bir şekilde, yani kendimizle ve bizi çevreleyen dünyayla uygun bir karşılaşma içinde aktive edip geliştirmek. Minör düşünce, bu meseleyi temel alıyor; kendimize has özelliklerimizi kaybetmeden kolektif ya da toplumsal bir yaşamın inşa edilebileceğini, hatta bu topluluk halinin bizim bireyliğimizi de güçlendirebileceğini öne sürüyor.
…
Devamını okumak ve derse kayıt olmak için tıklayınız.