"Her şey ölür, her şey yeniden çiçeklenir."

“Her şey gider, her şey geri gelir; varlık çarkının dönüşü bengidir. Her şey ölür, her şey yeniden çiçeklenir, varlığın yılı ebediyen sürer. Her şey kopar, her şey yeniden eklenir; varlık kendi evini sonsuzluğa kurar. Her şey ayrılır, her şey yeniden selamlaşır; varlık halkasının kendisine sadakati bengidir. Her saniyede yeniden başlar varlık; her Burada’nın etrafında döner Orada’nın küresi. Orta her yerdedir.”

Zerdüşt’ün bu sözleri “İyileşmekte Olan” başlıklı pasajda yer alır. Peki bütün bunların iyileşmeyle ne ilgisi olabilir? Biraz yakından bakalım.

Ne zaman başladık ikili düşünmeye, bilmiyoruz. Ama bu, beden ve zihnimizin alışkanlığıyla ilgili ve bütün alışkanlıklar bir koşullanmışlığın, dikkatsizliğin eseri. İşte o en temel ikilik, ölüm ve yaşam da öyle. Oysa yaşamın karşıtı yoktur çünkü yaşamdan başka bir şey yoktur.

Yaşam oluştur, farktır, farkın üretilmesidir. Biz hissetsek de hissetmesek de, kabul etsek de etmesek de hiçbir şey durmaz; akış bengidir, yeryüzü gerçekliği her an her yerde fark üretir, iki an gibi iki şey de tümüyle birbirinin aynısı değildir, küçük de olsa bir fark vardır. Yaşamı, oluşu, farkı böylesi moleküler düzeyde idrak etmek ancak yüksek bir dikkatle, yaşama yoğun bir ilgiyle, her neredeysek şimdi ve burada olabilmemizle mümkün.

İşte bu, yaşama katılımdır, gerçekliği dokunarak tanımaktır. Bütün bunların en temel koşulu da sevmektir. Sevmek kudretlerimizle, tutku ve erdemlerimizle uyum içinde olmaktır.

***

Çok çeşitli yolları vardır sevgiyi söylemenin, üretmenin. Bir yolunu bulup söylemeli, kendimizden üretmeli. Çünkü ne denli yaklaşıyoruz kendimize, o denli seviyoruz; kendimizi, diğer şeyleri, giderek yaşamın bütününü. Ne denli artırıyoruz yaşama kudretimizi, sevincimizi, o denli korkmaz oluyoruz yaşamaktan, oluştan, akıştan. Ne denli güçleniyor farka ilişkin idrakımız, o denli gevşetiyoruz elimizi, o denli yol veriyoruz katılıklara, aynılıklara, tutmalara, hafızaya; çözülüp dağılsınlar, serpilsin hayat. Ne denli açıyoruz kalbimizi ve katılıyoruz yaşama, o denli geliyor, gösteriyor bize kendini; “her yerdeyim”.

Böyle olunca onu hissetip kıymetini anlamak için büyük büyük, dramatik farklara ihtiyaç duymuyoruz; hastalık gibi, kaza gibi, ölüm gibi. Lütfen dikkat! Böyle olunca ölüm, yaşam karşısında mutlak bir öteki olmaktan çıkıyor. Böyle olunca yaşam kendine düşman bir ölüm üretmiyor, dolayısıyla kendi anlamını kazanmak için ölümün karşıtlığına da ihtiyaç duymuyor. Böyle olunca yaşamak, her fark gibi ölümü de kuşatıyor, alıyor içine. O vakit büyük canavar kayboluyor; korkuyla gelen, baş etmeye çalıştığımız, bu yüzden de başkalarında yenilerine sebep olduğumuz ıstırap gidiyor; yerini şefkat alıyor, gerçek bir sevgiyle deneyimlediğimiz hüzün alıyor.

Artık “etik yaşam ölümsüzdür” dediğimde manasını biliyorsunuz. Artık Nietzsche’nin elinde bu sanat bir hekimlik pratiğidir, çünkü kudretimiz sevgidir, çünkü felsefe bizi ölüme değil yaşama hazırlar dediğimde, bağlantıları görüyorsunuz.

Ve bu çalışmaya sizi heyecanla çağırdığımda, nedenini biliyorsunuz..

 

 

Sliding Sidebar