“Her zaman kuvvetlileri zayıflara karşı korumak gerekir.”

Nietzsche’den yine ezber bozan bir aforizma. Çünkü ezberlediğimiz bir şey var ahlak sisteminin içinde: İktidar kuvvet demektir, iktidar kudretten doğar. Hayır. İktidar güçsüzlükten, kederli duygulardan beslenir. İktidar bizi güçlerimizden koparan şeydir; bizi kendimizden uzaklaştıran, kendimizi bizden saklayan her şeyin bir toplamıdır. İktidar kudretin değil kudretsizliğin sonucudur.

Ezberlediğimiz bir şey daha var ahlak sisteminde: İktidar değilseniz güçsüzsünüz, zayıfsınız. Egemen değilseniz, değersizsiniz. Bu büyük ezber, iktidarı yeniden üretir. Kendi gerçekliğimizle değer görmediğimizde, özsevgimizi yitiririz, kendimizi “eksik”, “az”, “hatalı”, “yetersiz” bulmaya başlarız. O vakit toplumun kabul ettiği “güçlülük” temsillerine, genel ahlakta egemen olan saygınlık hallerine yöneliriz. İktidar olmaya çalışırız.

İşte Nietzsche’nin büyük keşfi burada: İnsan özgüçlerinden ne kadar uzaklaşırsa, o kadar yakınlaşıyor iktidara. Yani köleleşiyor, köle olmaya rıza gösteriyor, hatta onu talep ediyor. Ama aynı zamanda birilerinin üstünde “efendi” olmak da istiyor. Demem o ki efendilik de kölelik gibi güçsüzlükten kaynaklanıyor. Her ikisi birden iktidarı yeniden üretiyor.

Oysa iktidar, kader değildir. İktidarın temelinde güçsüzlük varsa, eşitliğe dair önerimiz de bellidir: Güçlenmek.

Güçlü olmak, sevebilmek demektir. Güçlü olmak, kendimizdeki değerleri fark etmek ve kendimizi bir değer olarak yaratabilmektir. Her sevgi, kendimizi sevmekle başlar. Kendimizi sevmek de zaten özgüçlerimizle buluşmanın sevincidir. Güçlerimizle buluşmak, kendimizi var edebilmek, doğal bir sevinç, bir özsevgi yaratır.

Özgüçlerimle buluştukça seviyorum kendimi; kendimi sevdikçe de olumluyorum yaşamı. Sonra taşıyorum; başkasının da kendini sevmesini, onun da kendi özgüçleriyle buluşmasını istiyebiliyorum, elimden geldiğince onu destekleyebiliyorum.

İşte burada etik-politik bir değer oluşuyor. Kendimi sevdikçe, özgüçlerimle var oldukça, dostluğu ve bir aradalığı da var edebiliyorum. Kudreti, iktidara karşı savunabiliyorum. Böylece güçlü olmak, beni iktidar olmaktan ve iktidarı istemekten de kurtarıyor.

Böylece kudretim, başka kudretlerle buluşabiliyor; sevgim, başka sevgilerle buluşabiliyor. Bu, sevecen bir bulut, bir sevgi çemberidir. Sevgi çemberi, benim ben olarak değer gördüğüm, gözetildiğim, var olduğumu ve görüldüğümü hissettiğim kutlu bir ilişki ağıdır. Burada kudretlerim benden alınmaz, çalınmaz. Burada herkes, kendini başka şeylerle kıyaslamadan, kendi gerçekliği içinde var edebilir.

Vardığımız yer, etik-politik bir değer taşıyor. Hissedebiliyor musunuz? Gerçek gücümüz, sevgidir. Güçlü olmak, sevebilmektir. Güçlü olmak, sevgi çemberi var etmek, iktidarsız yaşayabilmektir. Köle olmamak kadar, efendi de olmamaktır. Güçlü olmak, eşit yaşamaktır ve eşitliği istemektir. Özgüçlerimizi aramak, kendimizle buluşmak, sevgiyi çoğaltmaya çalışmak, devrimcidir. Güçlenmek / sevmek, politik eylemdir.

***

Çok değil, iki üç yıldır kullanıyorum burayı. Şöyle bir geriye baktığımda, sevginin ağır bastığını görüyorum hayatımda, paylaşımlarımda. Yaptığım her şeyde sevginin olması bir yana, düşüncem de, zihnim de sevgi üretiyor, sevginin etrafında dolaşıyor, sevgiyi yazıyorum. Bu, romantik biri olmamla ilgili değil. Daha ziyade sevgi ile etik yaşam arasında bulduğum sıkı ilişkiye politik bir değer vermemle ilgili.

Şimdi bu üçyüzüncü gönderimin de yine sevgi dolu olması, bir tesadüf değil. Özgüçlenmenin sevgiyle olan ilişkisini yinelememin bir anlamı var. İktidarsız yaşamın güçlü bir sevgiyle, kendimizi ve birbirimizi sevebilmekle mümkün olacağını vurgulamanın yaşamsal bir değeri var. İnsan, sevgiyle dönüşür; kötülüğünden yahut sıkışmışlığından da yine sevgiyle çıkar.

İşte, bir büyük yaşayan olarak Nietzsche’nin temel dertlerinden, eylemlerinden biri budur; sevgiyi, sevgisizliğe karşı, kudreti kudretsizliğe karşı, etik yaşamı iktidara karşı savunmak. Bana soracak olursanız, onun bütün felsefesinin çiçek açtığı yer burasıdır.

Nietzsche’yle ve Zerdüşt’le yol alacağımız 12 haftalık çalışmamızda beni heyecanlandıran da, böyle bir felsefenin içinden geçip, böyle bir sevgiyi hissedebilmek ve onu etik-politik varoluşun temeline, toprağına koymak, en nihayetinde çiçeklerin nasıl açtığını, açabileceğini soruşturmak, araştırmak, etraflıca dikkatlice düşünmek.

Sevgide ısrar naifdir. Çiçek açmak, neden beklenmesin.

Sliding Sidebar