“Yoldaşlar arar yaratan kişi, cesetler değil, sürüler ve müminler de değil. Yaratmakta kendisine eşlik edecekleri arar yaratan kişi, yeni levhaların üzerine yeni değerler yazanları arar o.”
Yaratıcılık deyince aklımıza sanat gelir, sanat deyince de bildiğimiz tanımlı sanatlar. Hepsi de kabul. Ama Nietzsche’nin yaratma eyleminden anladığı, bunlardan ibaret değildir. Yaratmak, bildiğimiz sanatları kuşatır ama orayı aşar, yaşamın bütününe bağlanır. Yaratmak, böylece etik-politik bir anlam taşır ve bütün halleriyle, boyutlarıyla tek bir yere bağlanır: Kendimizi yaratmak.
Kendimi, bir hakikat değeri olarak kavramak ve yaratmak. Burada, yaşam ile sanatın ortaklaştığı, birbirine karıştığı yerim ben, kendim. Ne dersiniz? Öyle anlaşılıyor, öyle hissediyorum. Kendimi etkin bir kuvvet olarak var edebilmek istiyorum, dolayısıyla kendimi, yaşama sevincimi, hayattaki anlamımı ve neşemi bulmak istiyorum. Bu, sevgimdir, güçlü olmayı istememdir.
İşte tam burada dikkat diyor Nietzsche, dikkat. Güçlü olmayı egemen olmakla, güç istencini de egemen olma düşkünlüğüyle karıştırmayın. Çünkü nihilizm burada başlar. Nihilizm, güçlü olmanın egemen olmayla karıştırılmasıdır. Neredeyse bir hata. Tıpkı iktidar gibi, tıpkı bütün tahakküm halleri gibi. Dikkat.
Eğer yarattığınız değer, başkalarını tutup hapsediyorsa, özgür bir değer değildir. Gücünüz, çevrenizde sürülerin olmasına bağlı ve yeni sürüler yaratmayı hedefliyorsa, soylu hafif bir güç değildir, egemenliğe dönmüştür. Mutlu, mağrur, huzurlu pozisyonunuz, başkalarını size hep bağımlı hale getiriyorsa, gücünüz zayıflamış, şiddetle karışmış demektir. Dikkat.
Yarattığınız değer, başkalarının yaratıcılığını desteklemiyorsa, onların canlılığını istemiyor, ölmesine razı gelmiş demektir. Değerleriniz, yaratıcılıktan gelen sorguya ve eleştiriye kendini açamıyorsa, kaygılısınız demektir, sıkıca tutuyorsunuz. Bu yolda sizi nesneler gibi memnun eder insanların ilgisi, ama hiç yetmez. Bu yolda sizi alkışlar, itaatler, imanlar tatmin eder ve hazırlığınız cemaatten yanadır. Lider olmanız, özgür olduğunuz anlamına gelmez. Dikkat.
Güçlü olmak, egemen olmak değildir. Güçlü olmak, kişinin kendini istemesidir; kendini sevmesidir. Yeni değerleri ancak böyle yaratabillirim. Kendimi bir değer olarak varedebileceğim kadar seviyorum. Soylu olmak budur; doğduğumdan bu yana bana yüklenen ağırlıkları üzerimden atabilmem ve hafifleyebilmemdir. Asalet hafifliktir; hafifliğin imkânıyla yaratma ve yükselme eğilimi içinde olmaktır.
İşte bu gücün verdiği bir enerji vardır; sevgiyi kendimizden çoğaltmaya, arkadaşlığa, dostça bir sevgiye açan. Bir sanat olarak, bir hakikat değeri olarak kendimi yaratmak, burada yaşadığım sevinç, ancak dostlar arasında mümkündür, ancak eşitlikle mümkündür. Eşitliği isteyecek kadar güçlü olmanın, bir değer olarak kendimi sevmekle ilişkisi, o paha biçilmez ilişki, buradadır.
***
Kendimizi yaratmak gibi sade bir arzu, etik yaşamın özüdür. Yeni değerler bizlerden oluşur, yeni sevgiler yeni hakikatler yaratır. Kudretlerimi bilmek ve bunlarla uyumlu bir yolu yürümek. Bu, yapabileceğim en anlamlı eylem, en bana ait, en içkin, en kendiliğinden çabadır. Politiktir de. Oysa ne çok engel konmuştur bunun önüne. İşin ilginci, en büyük engellerin en güçlü destekler olduğuna inanmış, inandırılmış olmamız. Nasıl çıkacağız bu şartlanmışlıktan?
“Neden yolmak istemiyorsunuz başımdaki çelengi?” diye sorar Zerdüşt. Davettir. Gelin der, eğer bir gün bir çelenk koyarsam başıma, yolun onu. Çünkü yaratımın etik-politik bir değer taşıması için, kendini yıkıma açık tutması gerekir. Nasıl da bir güç, değil mi? Bu aynı zamanda bize olan sevgisidir Zerdüşt’ün, Nietzsche’nin. Eğer bir egemenlik kuracak olursam, buna kanmayın, inanmayın, beni sorguya çekin. Bu sevgide bir de uyarı var. Bizi tabi kılan, kapatan, katılaştıran her şey, dostluktan, dolayısıyla sevgiden, dolayısıyla yaşamdan alıkoymak üzeredir. Dikkat.
İşte sizi davet ettiğim yer burası. Böyle bir dikkati toplayacağımız 12 haftalık bir çalışma. Yaratımın güçleri nelerdir? Sevgi ile eşitlik arasındaki ilişkiyi nasıl idrak edebiliriz? Bir cemaatte kalmayı istemeyecek kadar nasıl güçleneceğiz? Bir cemaat kurmayı istemeyecek kadar güçlenmek de buradan geçiyor olabilir mi? Cemaatsiz ama bir arada yaşamanın olanağı nerede, nerelerde? Böyle kavramak hayatı, şöyle bir göz kırpması vakti kadar bile olsa, ne kadar çok şeyi değiştirir? Felsefe, bizi nasıl hazırlar yaşama, kendimize?